1 Ağustos 2009 Cumartesi

Rektör Prof. Dr. Kadri Özçaldıran’ın Konuşma Metni

Değerli öğretim üyeleri, saygıdeğer veliler, sevgili öğrenciler,

Hepiniz Boğaziçi Üniversitesi’nin 142. dönem mezuniyet törenine hoş geldiniz. Özellikle, siz sevgili mezunlar, kaç gündür, yok lisans, yok yüksek lisans, doktora, sertifika, onur belgesi, yüksek onur belgesi derken 2591 imza atmama yol açarak zaten başlangıçta pek bir şeye benzemeyen imzamın iyiden okunmaz hale gelmesine sebep olan sizler, sizler daha bir hoş geldiniz. Rektörlük ne kolay bir iş, ne de sevimli. En zor, en sevimsiz yönü ise, görmek zorunda olduklarınıza ayırdığınız zamanın devasalığı yüzünden esas görüp sohbet etmek istediklerinizle, öğrencilerinizle pek görüşememeniz. O yüzden, izin verirseniz, bugün formal bir konuşma yapmak yerine, sizlerle, ne yazık ki tek yönlü olarak, sohbet etmek istiyorum.

Sizler, çok zorlu bir yarıştan sonra geldiğiniz Boğaziçi’nde belki daha da zor bir maratonu da koşarak, uykusuz geceler, sinir bozucu günler boyunca, sizin deyişinizle “kasarak”, üzerinize düşeni yaptınız, üniversitenin sizden istediklerini teker teker yerine getirerek mezun olmaya hak kazandınız. Sizin sınavlarınız bitti. Bizim, biz öğretim üyelerinin sınavı ise, her yıl olduğu gibi, bu yıl da, sizlerin mezuniyeti ile, bir kez daha baştan başlıyor. Siz görevinizi yaptınız. Peki ya bizler, biz öğretim üyeleri görevimizi yaptık mı? Sizleri iyi yetiştirdik mi? Önümüzdeki yıllar boyunca, biz hergün sizler tarafından sınava tabi tutulacağız. Açıkçası, sizin mezuniyet sevinciniz bizim sınav heyecanımızın başlangıcını oluşturuyor. İlerde, bizi notlarken haksızlık yapmayasınız diye size, son bir kez, biz ne yapmaya çalıştık, onu açıklamak isterim.

1. Bilginin eskime hızının çok yüksek, yenilenme hızının ise ondan daha da yüksek olduğu bir çağda bilgiyi edinmenin yollarını ve pratiklerini bilmenizin edindiğiniz bilgi dağarcığının kendisinden daha önemli olduğu noktasından hareketle biz sizlere “know how” değil ama sağlam bir formasyon vermeye çalıştık. Vermeye çalıştık ki yarın öbür gün bilmediğinizi kolaylıkla öğrenebilesiniz, hatta gerekirse bilinmeyeni bilinir kılasınız. Biz sizleri ansiklopedi ezberleyicileri olarak değil gerçek ya da sanal kütüphanelerin kullanıcıları olarak yetiştirmeye çalıştık. Öğrettiklerimizi öğrendiğiniz zaman sevinmedik mi? Sevindik. Ama, öğretmediklerimizi öğrendiğinizde daha fazla sevindik. Sorularımıza verdiğiniz doğru cevaplar bizi mutlu etmedi mi? Etti. Ama, anlamlı sorularınız anlamlı cevaplarınızdan daha fazla mutlu etti. Çünkü, biliyoruz ki sizler, bizim öğrettiklerimizin
kiracısı, kendi öğrendiklerinizin sahibisiniz.

Bir yandan bilginin eskimesinin hızı, bir yandan kullanmadığınız bilgiyi unutma hızınız, ikisi birlikte nasıl olsa diplomanızı 5-10 yıl içinde anlamsız kılacak. Hatta, şimdi bile sorabilirim:

• Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrendiklerinin %90’ını hala hatırlayanlar, hala bilenler, elini kaldırsınlar lütfen
• Peki ya %50’sini hatırlayanlar
• Peki ya %10’unu hatırlayanlar
Şimdi de umarım sorduğuma pişman olmayacağım bir soru sorup sizlerin bize vereceği sınavı başlatabilirim.
• Boğaziçi’nde aldığı formasyona güvenen, hiç bilmediği bir konuyu öğrenmekten, öğrenmek için “kasmaktan” korkmayanlar, “kasarsa” öğreneceğine inananlar ellerini kaldırsınlar.

Ben size, hiç bilmediği bir konuya atılmaktan korkmayan mezunlarımızdan örnekler vereyim: Ünal Zenginobuz (BÜ-Ekonomi), Gürol Irzık (BÜ-Felsefe), Asım Karaömerlioğlu (BÜ-ATA), Nadir Özbek (BÜ_ATA), Arif Dirlik (UW-Tarih), Muhammed Yıldız (MIT-Ekonomi) , Tunay Tunca (Stanford-School of Business), Atilla Yılmaz (UC-Berkeley- Matematik) , Nuri Bilge Ceylan (2 kez Cannes büyük ödüllü sinema ustamız). Ortak noktaları mı? Hepsi RC/BÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunları.

2. Sizi akademik anlamda zorladık. Zorlayalım ki başarınızın bir anlamı olsun, başarınız kendinize saygınızı ve özgüveninizi pekiştirsin dedik. Burada size bir anektod anlatmak isterim. 2004-2005 akademik yılında Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ni birincilikle bitiren, EE-Matematik ÇAP öğrencisi (yanlış hatırlamıyorsam o senenin ÇAP birincisi idi) Mert Gürbüzbalaban, varolan bir anlaşma uyarınca, bir sınav kazanarak, Fransa’nın tartışmasız en saygın ve en zor okulu olan Ecole Polytechnique’e gitti. 2 yıl daha okuyup Ecole Polytechnique’in verdiği lisans-lisanü stü derecesini almak üzere. Birinci sömestrenin sonunda, Noel tatilinde, tatile geldiğinde bana da uğradı. “N’aber?” diye sorduğumda “Vallah hocam ne yalan söyleyeyim, yok ekonomi, yok sosyoloji gibi dersler aldırıyorlar, biraz zorlanıyorum” dedi. Ben “Benimle dalga geçme Mert, seni zorlayacak ders düşünemiyorum”
dediğimde cavabı şöyleydi: “Yok be hocam, dersler zor diye değil, değil ama, biliyorsun, ben gitmeden önce hiç Fransızca bilmiyordum, erken gidip iki ay dil öğrendim, o da yetmiyor.” Ben şaşkınlık içinde zar zor “Eee, o zaman neye güvenip gittin Polytechnique’e?” diye sorduğumda bana “Hocam, n’olcak, ben BÜ-EE’yi bitirmiş adamım, artık benim yapamayacağım şey yoktur diye düşündüm” dedi. Sonunda Mert’e ne mi oldu? Mert Ecole Polytechnique’i yüksek onur derecesi ile bitirdi, şimdilerde dünyanın uygulamalı matematikte bir numarası olan okulda, NYU’nun Courant Institute’unda doktora yapıyor. Geçen Ekim sonu New York’a gittiğimde yemek yedik. Keyfi gayet yerindeydi.

3. Biz sizleri, kendisine ve karşısındakine saygısı gelişmiş bireyler olarak yetiştirmek istedik. Bireyselliğinize saygılı olduk. Sizi kalıplara dökmeye çalışmadık. Sizin adınıza seçim yapmadık, hangi yolu takip etmeniz gerektiğini göstermedik, her yolun eksi ve artılarını söyledik, kendi seçiminizi kendiniz yapın dedik. Bu noktada da bir başka anekdot anlatmak isterim. 2003-04 akademik yılının sonunda, mezuniyet günü sabahı, o zamanlar Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanıyım, odama alı al, moru mor bir anne-baba girdi. Her ikisi de fen-bilimleri/ mühendislikte öğretim üyesi idiler. O sene mezun olan oğulları yükseklisansını elektrikte değil Atatürk İlke ve İnkilapları Enstitüsü’nde yapmayı tercih ediyordu. Ben, bölüm başkanı olarak, öğrenciyi bu “saçma fikir”den vazgeçirecektim herhalde. Ben tarihin ne kadar önemli olduğunu, böyle yetenekli bir delikanlının tarih
çalışma fikrinden ne kadar memnun olduğumu, zaten memnun olmasaydım da kişisel tercihine saygı duyacağımı ve hangi dalda çalışmak isterse istesin kendisini koşulsuz destekleyeceğ imi söylediğimde kızılca kıyamet koptu. Bölüm başkanlığı odasındaki tartışma koridorlardan dinlendi. Bir, bir-buçuk saatin sonunda bana da üniversiteye de lanet okuyarak ve beni mesleğime ihanetle suçlayarak ayrıldılar. Öğrenci geçen Eylül’de yükseklisansını , ATA’da, tamamladı. Diplomasını yarın alacağına göre belki de bugün aranızda oturuyordur. Kendisini sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Haa, unutmadan söyleyeyim, yaklaşık bir yıl sonra anne-babayla da barıştık. Şimdilerde onlar da mutlu. Selim de şu sıralar, yine ATA’da doktora çalışmalarına devam ediyor.



4. Hatalarınızdan ders çıkardığınız sürece bilginin en önemlisine, “insanın kendini bilmesine” erişeceğinizi düşündük ve bu yüzdendir ki hatalarınızı affedici olmaya çalıştık. Bir tek etik kuralları çiğnediğinizde daha az affedici olduk ama onun da sebeplerini açıklamaya çalıştık.

5. Tek doğrunun sizinki olmadığını, sizden farklı düşünenler, davrananlar da olduğunu bilmenizi, insanların tüm çeşitlilikleri içinde beraberce yaşamalarının mümkün olduğunu görmenizi istedik. Bu beraberliğin ancak katılımcı bir demokrasi içinde gerçekleşebileceğ ini, onun da olmazsa olmaz koşulunun hoşgörü olduğunu bilesiniz istedik.

6.Kendinizi değişik ortamlara, değişik koşullara hızla uyarlayabilecek şekilde yetiştiresiniz, arzkürenin her yerinde var ve başarılı olacak dünya vatandaşları olarak yetişesiniz istedik.

7. Şiir okumayan mühendis, tiyatro seyretmeyen ekonomist, sinemayla ilgilenmeyen psikolog eksiktir, eksiklidir dedik ve bu yüzden sizlerin bu ülkenin sosyal ve kültürel yaşamı en canlı kampusünü yaratmanıza destek olmaya çalıştık.

Uzun lafın kısası, sizler Türkiye’deki diğer üniversitelerin mezunlarından farklı olasınız istedik. Daha da doğrusu siz Türkiye’den farklı olun istedik. Türkiye’ye benzemeyin, ülkeyi kendinize benzetin istedik. Ne kadar başarılı olduk? Bunu yanıtını bize siz vereceksiniz, hemen değil, zaman içinde vereceksiniz. Geçtiğimiz yıllarda sizlerin şimdi durduğu yerde duran arkadaşlarınızdan aldığımız geribesleme oldukça başarılı olduğumuzu söylüyor. Yani, onların sınavından iyi not aldık gibi duruyor. Ama, siz de biliyorsunuz ki, aynı derste ayrı iki hocanın vereceği sınavda alınan notlar değişik oluyor. Bakalım sizin döneminiz bizlere ne not verecek.

Son bir soru. Kavga kültürünün demokrasiyi esir aldığı, hoşgörüsü (kendisi ne iddia ederse etsin) umarsızca zayıf, “üçkağıt açma” ve “köşe dönme” bilgisi dışında kalan bilginin değerini anlamaktan ve takdir etmekten aciz, eleştirel düşünceye yabancı, kendi fikrini serbestçe söyleyene “marjinal” yaftasını yapıştırtan, bilim dışı bile demiyorum, bilime düşman düşünce tarzlarının giderek egemenliklerini pekiştirdiği, sürülerin bireyi ezdiği bir ülkede biz sizleri çoksesliliği, çokkültürlülüğü benimsemiş hoşgörülü demokratlar, etik değerleri kuvvetli, özgüvenleri ve kendilerine saygıları yüksek bireyler olarak yetiştirdik de sizlere iyilik mi ettik? Çok zor bir soru, bunun cevabını da ilerde sizlerin vermesi gerekecek. Ben kendi bildiğim kadarını söyleyeyim. Sizlere bilemem ama ülkeye büyük bir iyilik ettik.

Bu sohbeti, bundan sonraki yaşamınızda hepinize sağlık, mutluluk ve başarı diliyerek bitirmek istiyorum. Haa, bir de şans. Gerçi, öylesine yetenekli, öylesine donanımlısınız, öylesine pırıl pırılsınız ki az önce bahsettiğim bütün olumsuzluklara rağmen başarı için şansa pek ihtiyacınız olacağını zannetmiyorum. Olursa da sizin kendi şansınızı yaratmayı bileceğinize inanıyorum. Başka bir deyişle, benim gözümde sizler, kendi yaş grubunuzda Türkiye’nin başarı için şansa en az ihtiyacı olanlarısınız. Ama yine de bilinmez, belki özel hayatınızda şansa ihtiyacınız olabilir. Kimin yok ki? O yüzden ben mezuniyetlerinizi kutlarken bundan sonraki yaşamınızda hepinize sağlık, mutluluk ve başarının yanında bol şans da diliyor ve teker teker yanaklarınızdan öpüyorum.

Kadri ÖZÇALDIRAN
B.Ü.Rektörü

Not: Konuşmayı izlemek için tıklabilirsiniz...