27 Aralık 2010 Pazartesi

Penny-Farthing nedir, biliyor musunuz?

BUmanzaralı 21 öğrenci biliyor!

4 Aralık’ta, güzel bir Cumartesi günü BUmanzara ailesi olarak Rahmi M. Koç Müzesi’ndeydik. BUmanzara’nın bu yılki “İstanbul’u tanıma aktiviteleri” nin ilki olan bu gezi ile, Türkiye’de benzeri bulunmayan bu muhteşem müzeyi gezerek tarihsel bilgimizin sınırlarını ulaşım, iletişim, endüstri alanlarında geliştirmeyi hedefledik. Yaptığımız sadece bu değildi elbette. Gezimiz, klasik arabalara hayranlıkla bakmayı, çamaşır makinesinin nasıl çalıştığını gözlemlemeyi, Saltanat Vagonu’nda fotoğraf çektirmeyi ve eski Fenerbahçe vapurunda Haliç’e karşı çay içmeyi de kapsıyordu.


Rahmi M. Koç müzesi, Haliç kıyısında iki tarihi bina olan Lengerhane Binası ve Hasköy Tersanesi içinde özenle düzenlenmiş sergilerden oluşuyor. Koç ailesine ait özel eşyaların yanı sıra, birçok ünlü isim tarafından bu müzeye bağışlanmış koleksiyonları da görme imkanı bulunan müze genel olarak, karayolu, demiryolu ve deniz ulaşım araçları, havacılık, mühendislik, iletişim, bilimsel aletler ile modeller ve oyuncaklar bölümlerini kapsıyor.


Müze denince aklımıza gelen koca binalar, birbirinden net tarih aralığıyla ayrılmış veya her biri başka bir sanatçının eserlerini sergileyen bölümler gibi standart tanımlar Koç Müzesi için geçerli değil. Burada iki binaya ve geniş bir bahçeye, hatta denize yayılmış bir “alan” söz konusu. Küçük bir uçağın içini görme, orijinaline uygun iskele maketlerine bakarken martı sesi duyma, adaya gitmek zorunda olmadan vapurda zaman geçirme ve hatta planetaryumda uzaya dair sürekli devam eden gösterileri izleme imkanınız var. Biz daha fazla anlatmayalım; ayrıntılı bilgi için www.rmk-museum.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Bu arada unutmadan, Penny-Farthing aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz, ön tekerleği arka tekerleğinin ortalama dört katı olan bir bisiklet türü. 1880’lerde moda olan bisiklete bu ismin verilmesinin nedeni ise İngiltere’de Penny ile Farthing (çeyrek penny) bozuk paraları arasındaki oranla, tekerleklerinin oranının neredeyse aynı olması. İşte biz bunu, bu gezimizde öğrendik.


Biz BUmanzara olarak etkinliklerimize tam hız devam edeceğiz. Sizleri de bekliyor, hepinizi BUmanzaralı olmaya davet ediyoruz.


(Bu yazı, Ocak 2011 tarihli Boğaziçi Dergisi'nde de yayımlanmaktadır.)

Zaman Beklemez



Her sabah hesabınıza 86400 Lira yatıran bir banka düşünün.

Gün boyu istediğiniz kadar parayı harcamakta veya harcamamakta serbestsiniz.

Parayı istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Oyunun sadece tek bir koşulu var: harcamayı başaramadığınız meblağ ertesi güne devretmez ve akşam hesabınızdan geri çekilir. Bu paranın hiçbir bölümünü ne sebeble olursa olsun saklayamazsınız. Bir önceki günün tutarının tamamını harcamış veya hiçbir bölümünü harcamamış da olsanız ertesi sabah hesabınızda yine 86,400 Lira bulacaksınız.
Nasıl keyifli değil mi?

Farkında olsanız da olmasanız da aslında, hepimizin böyle bir bankası var.
Adı ZAMAN.

Her sabah 86.400 saniye hesabınıza yatıyor ve o gün daha fazlasını asla harcayamıyorsunuz.
Kullanamadığınız kısım ise akıp gidiyor ve hesabınızdan siliniyor..
Hiç devretmiyor.
Her gün size yeni bir hesap açılıyor.
Her akşam günün bakiyesi siliniyor.

Eğer günlük hesabınızı kullanmadıysanız, bu zarar sizindir.
Geriye dönüş yok, yarından avans çekmek yok.
Bugünü, bugünkü hesaptan yaşamalısınız.
Ona yatırım yapın ki, size sağlık, mutluluk ve başarı olarak geri dönsün.
Zaman akıp gidiyor gününüzü gün etmeye bakın!

BIR SENE'nin değerini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun.
BIR AY'ın değerini anlayabilmek için, prematüre bir bebeği dünyaya getiren anneye sorun.
BIR HAFTA'nın değerini anlayabilmek için, haftalık derginin editörüne sorun.
BIR DAKIKA'nın değerini anlayabilmek için, treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun.
BIR SANIYE'nin değerini anlayabilmek için, bir kazayı kılpayı atlatmış bir kişiye sorun.
BIR MILISANIYE'nin değerini anlayabilmek için,
olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan kişiye sorun.

Şunu unutmayın ki zaman hiç kimseyi beklemez.


Yesterday is history.

Tomorrow is a mystery.
Today is a gift. That’s why it is called "present".

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Zeytin Dalı

Sevgili BUMA'mız Meryem Karadağ'ın da yer alacağı aşağıdaki gösteriyi hep beraber izlemeye ne dersiniz?
Bize her zaman ulaşabilirsiniz: bumanzara@bumed.org.tr

Bahçeşehir Üniversitesi Halk Oyunları Topluluğu(BUHOT), 24 Mayıs pazartesi akşamı, zeybek, horon, silifke, sirtaki, çiftetelli, aşuk maşuk, sema gibi çeşitli oyunların sahneleneceği “Zeytin Dalı” adlı halk dansları gösterisiyle herkese zeytin dalı uzatıyor, herkesi bu cümbüşe davet ediyor…

Gösteri ücreti 5 TL'dir.

Tarih: 24 Mayıs 2010 Saat: 19:30 -21:00
Yer: Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü B-Konferans Salonu 3. Kat

Ayrıntılı bilgi için: www.buhot.org

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Kültür Gezisi (Cibali-Ayvansaray)

Üniversitemiz Çeviribilim Bölümü öğretim görevlisi değerli hocamız Bülent Aksoy, 16 Mayıs Pazar günü gerçekleştireceği Cibali-Ayvansaray bölgelerini kapsayan geziyle katılanları bambaşka bir yolculuğa çıkarıyor...

Gezi ücretsiz olup, program aşağıdadır.


Gezilecek semtler: Güney Haliç bölgesi
Tarih: 16 Mayıs 2010 Pazar
Saat: 9.30 – 10.00 arası toplanma süresidir; hareket: 10.00
Toplanma noktası: Unkapanı köprüsünün güney Haliç ayağındaki park (biraz ileride Kadir Has Üniversitesi var)

Gezimiz, Cibali’den Ayvansaray’a, yani surlara kadarki bölgeyi kapsıyor. Tanıyacağımız tarihî binalar ve anıtların bazıları şunlar:
- Cibali Kapısı
- Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi (XVIII. yüzyıl);
- Gül Camii (Aya Theodosia Kilisesi, X- XI. yüzyıllar);
- Âdile Sultan Mektebi;
- Yazar Orhan Kemal’in evi;
- Fener Rum Patrikhanesi;
- Fener Rum Lisesi;
- Ayia Maria Bizans Kilisesi (IX. yüzyıl);
- Dimitrie Kantemir’in evi;
- Bulgar Kilisesi;
- Tur-i Sina Metohionu ve Vaftizci Yahya Kilisesi (XVII. yy.);
- Onsekizinci yüzyıl Fener evleri;
- Ermeni Hresta Gabet Kilisesi;
- Balat sinagogları
- İvaz Efendi Camii;
- Blaherna Sarayı’nın ayazması;
- Anemas zindanı, vb.

Bu duyuruyu okuyan herkes (arkadaşları da dahil) bu geziye herhangi bir ücret ödemeden katılabilir.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kilyos'ta Orienteering Tanıtımı


Elde harita, ormanda yol bulmaya çalışmanın
bir spor dalı olduğunu biliyor muydunuz?


İstanbul Orienteering Kulübü Başkanı Ali Kılınç,
Orienteering sporunun tanıtımı için bizlerle...


15 Nisan 2010, Perşembe
20.00
Kilyos Sarıtepe Kampüsü Necmi Tanyolaç Salonu

4 Nisan 2010 Pazar

Eşekli Kütüphaneci

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İade Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.

Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar: “Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye.

Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş.
İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir. Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli oradadır.

23 Mart 2010 Salı

Boğaziçi Forever

27 Mart 2010 Cumartesi günü 11:00-16:00 arası BÜMED'de yapılacak seçimlerle, yeni yönetim kurulu belirlenecek.

Okuldan mezun olur olmaz BÜMED üyesi olmuş, BUmanzaralı olmuş bizler için, Boğaziçi'nden kopmak düşünülemez. Bu hislerle yola çıktığına çok inandığım bir ekip var adaylar arasında: Kendilerine Boğaziçi Forever adını veren dinamik bir ekip. Projeleri sağlam, kendileri güleryüzlü, hevesleri iç açıcı...

Ne dersem diyeyim, ekip kendini en iyi kendi anlatmış elbette. O zaman onların kaleminden okuyalım:

Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak için doğmadık, ama kazandıktan sonra genlerimize işledi Boğaziçili olmak.

Bu ayrıcalığın hayatımıza kattığı değeri hem okurken, hem de iş hayatımızda hep tecrübe ettik. Komite olarak yaşadığımız ve sizlere de aktarmak istediğimiz heyecanın temelinde de bu Boğaziçili’lik geninin etkisi çok büyük. Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandığımızda hissettiğimiz heyecan!

Bu heyecanla kurduğumuz arkadaşlıklar bugünlere kadar geldi, kulüp çalışmalarında amatörce hissettiğimiz o duygu hep bu ayrıcalığın bize hissettirdiği heyecandı, sosyal hayatımızı şekillendirirken ürkek değil, Boğaziçili olmanın verdiği heyecanla çok hevesliydik.

İşte bu heyecanla dün öğrenciyken yaşadığımız bu kampüsü, bugün ve yarın bu sefer mezun olarak yaşatmak istiyoruz. Çocuklarımız öğrenim hayatlarının ilk adımını burada atsınlar, iş toplantılarımızı, iş yemeklerimizi burada organize edelim, arkadaşlarımızla Manzara’da buluşalım, Burc Beach’de eğlenelim, dernekte spor yapalım... Bu keyfi hem yaşayalım, hem de bu ayrıcalığı çevremizdekilere yaşatalım.

Boğaziçili olmaktan, Boğaziçi’nin bir parçamız olmasından hep gurur duyduk, daima!



Daha fazlası ve projeler için: http://bogaziciforever.com/


Gönderen:
Şule Kulein